Olmayan geleceği önceden gördüğünü ve bildiğini iddia ecedek kadar mütevâzi, hiç küstah ve arsız olmayan, son derece saygıdeğer, en yüksek düzeyde, VVVVVIP (That’s five “V”'s in a row, baby! Just like XXXXXL in the "woke" clothing industry) muamelesi ihtiyaçları her yerde ve her zaman, herkesçe derhâl ve sorgusuzca karşılanması şart olan, yalnızca bu gezegeni değil, bütün bir güneş sistemini hatta kozmostaki sayısız güneş sistemlerinin hepsini de parmaklarını bile kıpırdatmaya gerek duymadan idare eden, evrenin ve her şeyin merkezi, sahibi ve hâkimi, çok sayın hastrologlar ve dogmatikçe buna inanmakta direten hastroloji fanatikleri! Bugünkü hastro yazısında, uzay boşluğunda şuursuzca ve amaçsızca takılan ve adlarına genel olarak “gezegen” denen cansız kaya, buz ve gaz parçalarının, siz evrenin merkezi müthiş önemli insan primatçıklarına ve tüm yaşantınıza ne gibi etkileri olacağını tartışacağızdır (Vay be, son derece emin konuştuk. “Olabileceğini” bile demedik; “Olacağını” dedik. Demek ki mutlaka doğruyu söylüyor olmalıyızdır). Hazırola geçin, hizaya gelin, boş hayâllerinizi omza alın, bâtıl inançlarınıza süngü takın ve ileri marşa doğru bol sanrı, teselli ve drama dolu sözde kozmik bir yolculuğa doğru dehleyin! 

     Şimdi efenim, “master”’lar ve “mistress”’ler, tam da yarın sabah saatler saat tam 06:01:23 A.M.‘i tıklatınca (bu tümcede konu zaman olduğu için aklınıza başka şeyler gelmesin. Gerçi aklınıza tam olarak saniye saniye neler geleceğini de bir gaz kütlesi olan Jüpiter hazretleri bilirler), çoğunuzun gluteus maximus’unda pireler çok uçuş yarışında olacaklar. Ama merak etmeyin (zaten meraksızlıktan ve sorgulamamaktan dolayı hastrolojiye sardığınızı ve bilimi düşman belleyip reddettiğinizi biliyoruz), siz fosur fosur yan dönmüş uyurken bütün bu olimpik pire aktivitelerini farketmeyeceksiniz bile. Artık hangi pire birinci gelir onu da bir zahmet gidip Mars efendinize sorun! Sonuçta diğer cansız uzay objeleri gibi o da sizin efendiniz. 

     Gelelim bütün o istediğiniz, buyurduğunuz, derhal olmasına kanaat getirip hükmettiğiniz kişisel çıkar içerikli kozmik dileklerinize! Hiçbiri olmayacak. Bir defa bunu iyi bilin! Bu yıl da her yıl olduğu gibi bilimden uzak, hokus pokuslu, abrakadabralı, anksiyete ve obsesyon dolu koca 2025 sizi bekliyor. En iyisi gidip Japonlar gibi ağaçlara çaput bağlayın. Hatta üşenmeyin, Japonya’ya gidip oradaki ağaçlara da bağlayın. Hazır gitmişken bizden de yüce Buda’ya “konnichiwa” deyiverin. “Yogi”lerin yaptığı gibi ellerinizi kavuşturup eğilip bükülerek “magic word”ler filan fısıldayın. Emin olmak için bir de Tao’ya uğrayıp aynı ritüeli yapın. Bir çayını kahvesini için, hatırını sorun. Tabii bu dilek işleri parasız olmaz, değil mi? Buda’cığıma ve Tao’cuğuma bol bol para sunun. Ama Japon Yen'i olsun ki dilekleriniz tutsun. Bir de bağladığınız çaputların bembeyaz olmasına, Ayşe teyze tarafından yıkanmış olmasına dikkat edin. Başkası yıkarsa yine tutmaz. Sonra evrene hesap verirsiniz. Evren de zaten sizi bekliyor ve hep sizi düşünüyor. “Ah ulan şu Aysel’in, şu Nâlan’ın, şu Neclâ ile Gamze’nin, şu Serra’nın işleri bir yoluna girse ben de rahatlayacağım" diye 7 gün 24 saat bunun derdiyle takılıyor. Evren neden bu kadar karanlık sanıyorsunuz? Sizin derdiniz onu da geriyor da ondan! Hatta o kadar geriyor ki zavallı evrenciğim sürekli artan bir hızda balon gibi genişliyor. Bu arada evrenin sürekli artan hızda genişlediği bilgisini, sizin hiç tanınmadığınız ve tanımayacağınız, tanımak da istemeyeceğiniz, Albert adında gereksiz, boş beleş bir herif keşfetmiştir. Siz siz olun, bu yıl gidişatınızı değiştirmek istiyor ve “mutlu & huzurlu” olup “Nirvana”ya ulaşmak istiyor iseniz, Japonya’ya gidip yukarıdaki hastro kılavuzunu izleyin. 

Öptük.