Bu yazı hayâlperestliği ve dilekçi, bâtılcı zihniyeti dışlar ve tamamen gerçekçiliği benimseyip aklın ve sorumluluk ilkesinin yolunu savunur. Çünkü maddelenen ilkeleri benimsemek, kaçılması mümkün olmayan ve ertelenmemesi gereken türden ilkelerdir.
•Hayatta kalmak yeterli değildir. Bunu izleyen adımlar adapte olmak ve evrimleşmek, yani değişmek olmalıdır. Bunun için de açık ve esnek bir zihin, yaşam boyu süren iyileşme ve gelişme şarttır.
•Kurumsal kültürün olmadığı ya da asgarî olduğu yerde güven ortamından ve ferahlık olgusundan söz edilemez. Kurumsal kültür bir ailenin, bir sosyal ortamın ve bir toplumun olmazsa olmaz prensiplerinden ve karakteristiklerindendir.
•Empatiyi doğru anlayıp doğru yerde ve doğru şekilde sergilemek gerekir. Duygusallığa ve içgüdüselliğe dayalı empati, en iyi hâloyle hakâret, en kötü hâliyle zarar verici bir davranışa dönüşecektir. Başkaları adına düşünüp hakaret etmek empati değil, yıkıcı türden bir bencillik ve umursamazlık göstergesidir. Empatiyi başkaları adına düşünmek olarak algılamak büyük ve ciddî bir hata olacaktır. Kişiler birer birey olabilmek için kendileri adına düşünmelerine fırsat olacak ortamlara ihtiyaç duyacaklardır. Bireycilik ve bireysellik (İngilizce’deki söylenişiyle “individualism” ve “individuality”) aşamsal bir öneme sâhiptir. Aksi hâlde yeni fikirler ve farklı görüşlerle düşünceler yeşeremez ve gelişmeden söz edilemez.
•Aşırı düşünmek düşünmekle eş değer değildir. Mantık ve akıl formatının dışında, düşünce değil sanrılar türer. Gerçekçi ve objektif olmak birçoklarına ne kadar zor gelse de doğru olan tek düşünce biçimidir.
•Hayâl kurma; Eldeki somut ve gözlemlenebilir verilere göre hareket etmeye ve yaşantını bu yönde kurmaya çaba göstermeye bak!
•Bireysel zekâya ek olarak kolektif zekâ! “Akıl akıldan üstündür” lâfının gerçekçliiğini hatırlatır. Ve ikisi de gerekli durumlarda lâzımdır.
•Bireyciliğin tanınması (Yukarıda sözü geçen bireycilik ilkesine bir hatırlatmadır),
•Superman kompleksinden vazgeçmek! Her şeye yetişebilmek, her şeyi halledebilmek olanaksızdır ve kimsenin bunu yapabilecek zekâsı, bilgisi, yeteneği, güçlü ve zamanlı olamaz. Superman kompleksi gerçek ve çok ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Bir şeyleri başaramadığı ya da halledemediği için kendini suçlama ve kendine gereksiz yüklenme gibi kibir içeren bir zihniyet ve davranış göstergesidir. Hiç kimsenin öyle bir yeteneği olamayacağı, reel dünyada öyle bir güç ve zekânın olmadığını hatırlanmalıdır. Kimse tek başına her şeye yetişemez, her şeyi ve kısa zamanda değiştiremez. Bir şeyleri değiştirmek, özellikle de büyük çapraz değişimler, ki buna bir örnek olarak Avrupa Aydınlanma Devrimleri (Renaissance) gösterilebilir, daima zaman ve çoklu efor, hatta nesiller gerektirir.
•Nesnel gerçekçilik,
•Rasyonellik!”,
•Mantık (İngilizce’de “reason” ya da “logic” denir),
•Şüphecilik (Septisizm),
•Nesnelcilik (Çünkü var olan herşey nesneldir, yani madde, yani materyaldir ve bunun ötesinde birşey yoktur),
•Eleştiri (Özellikle öz eleştiri ve yapıcı eleştiri),
•Serbest ve hürce sorgulama, araştırma ve öğrenme,
•Bitmeyen bilimsel öğrenme,
•Bilimsel metodoloji,
•Alçakgönüllülük,
•Nezâketin kültür hâline gelmesinde bilinçli ve inatçı rol oynama,
•”Soft power” (İlişkilerde diplomasi),
•Zihinsel esneklik, açık görüşlülük,
•Otokrasiye ve teokrasiye karşı lâiklik ve sekülerlik ilkelerinin benimsenmesi,
•Bilim ve bilimsel araştırmayı, özgür ve bağımsız düşünce ve ifadeyi tamamen benimseme ve yaşamın her alanında uygulamayı yaşam biçimi hâline getirme,
•Yaşamda ve toplumda güçler ayrılığı ilkesi,
•Yukarıdakilerin hepsine yönelik yaşam boyu çaba ile bunu yayma.
Bilimselliğe karşı doğaya tapınan "natüralistlerin” ve sözüm ona “aktivistlerin” anlamadığı ve farkına varmadığı şey, "doğan ana"nın, sevgi dolu, şefkatli bir karakter olmadığı gerçeğini bir türlü kabul etmedikleridir. Tam tersine, kelimenin tam anlamıyla doğa, herkesin birbirini yediği, kaotik, vahşi, umursamaz, tarafsız ve kayıtsız bir genel varoluş hâlidir. “Vahşi doğa” terimi bilimsel olarak doğrudur çünkü doğanın temel karakteristiği şuursuz ve kayıtsız vahşet ve kaostur. Kelimenin tam ve gerçek anlamıyla doğa, tüm canlıların kendi başlarına hayatta kalmak, ve sadece hayatta kalmak içinse evrimleşip uyum sağlamak, ayrıca herkesin beslenmek ve hayatta kalmak için birbirini öldürmek ve yemek zorunda olduğu, “doğal” seçilim yoluyla bu şekilde evrildikleri tatsız bir varoluş deneyimidir. Vicdanı olan insan bunun böyle olması gerekmediğini, değiştirilmesi ve iyileştir ilkesi gerektiğini kabul edecektir. Bu da doğa değil, ancak uygarlık, sıkı çalışma, teknolojik ve endüstriyel ilerleme, bilinçli ve sorumlu karar alma ile saglanabilir. Ve tüm bunlar “doğaya dönerek" değil, daha fazla sanayileşerek, teknoloji ile bilimde daima ilerleyerek mümkündür. Dünyayı gerçekten daha iyi bir yer yapmak, trajik varoluşun önüne geçerek tüm canlılar için daha iyi yaşanabilecek bir yer yaratmak için, daha az "doğal" ve daha "yapay", daha gelişmiş ve daima gelişen bir uygarlığı tercih edip gerçekleştirmek durumundayız.