AMERİKAN ÖZENTİSİ “TİKKY TAYFA”:

Kategori > Toplum
Eklenme tarihi: 06 December 2024, Friday

Yazar Resmi

Nenedio Yazarı: Kıvanç Üzümcü

E-Posta: kivanc.basi@gmail.com

 

Uzatmadan başlayalım:

 

     Bunlar daha vücutlarında tüy bile bitmemiş yaşlarda ve haketmeden altlarına “supercar”, yani süper otomobil kategorisine dâhil çok özel ve über lüks otomobiller verilip (Ferrari’ler, Bentley’ler, BMW’ler, Audi’ler, Porsche’ler, Lamborghini’ler, Range Rover’lar gibi), bunlarla caddelerde utanma duygusundan tamamen arınmış biçimde fink atan, gaza basıp huzur kaçıran, kulak zatı patlatan, yalnızca insanları rahatsız etmekle kalmayıp, ülkenin başka bir rezâlet gerçeği olan “sokak hayvanlarını” da korkutan (sokakta hayvan olmaz), duraklarda bekleyip evlerine ya da işlerine koşturan insanlara nispet yapan, gittikleri lüks ve kasıntı mekânlarda hayatta kalmak için köle gibi çalışmak zorunda olan emekçilere (örn. görgüsüzce ve saygısızca bir tâbir niteliğine dâhil olabilecek olan “wait staff” terimiyle tanımlanan çalışanlar gibi), garsonlara, valelere, aşçılara, işlerinin ustası meslek sahiplerine, ayrıca dükkan ya da mağaza çalışanlarına kişisel “butler”ları yani uşakları gibi davranan, kasıntılıktan mermerleşmiş, burun kıvırmadan burunları kancaya dönmüş, ailelerince şımartılıp “herşeye lâyık” yetiştirilmiş küçük hedonist nepotistlerdir. Yirmi üç satıra tek tümceyi sığdırabildiğim için kendimi kutluyorum. Şimdi bu küçük nepolara dönelim. 

 

     Bu “tikky tayfası”, dünyanın ve evrenin kalanının kendi yüzleri hürmetine ve hikmetine binâyen var olduğuna inanırlar. Yani bu "tayfa" aynı zamanda "self centric" yani ben merkezcidir. Hâl bu ki bunlar yokken de evren denen mekân zaten vardı (Anaksimandros'un "Apeiron" önermesini de ayrıca incelemek isteyebilirsiniz). Gittikleri her yerde herkes kendileri için orada, onlara hizmet için bizzat onları bekliyor inancıyla, hatta bu amaç için doğmuş inancıyla, o değersiz, bâtılcı yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu “tayfa” (mide bulandıran bir lâftır), 90’larda “TGI Friday’s” gibi yerlere takılırken, bugün artık takip etmenin bile olanaksızlaştığı, hızlıca açılıp kapanan ve yenileriyle yer ve el değiştiren çok sayıdaki “posh” mekânlarda fink atmakta, iki kadeh dandik ama servet fiyatlarında şarap söyleyerek "modernleştik, ilerideyiz, çok öndeyiz, herkesin tepesindeyiz" triplerine girerek etraflarındakilere birşeyler ıspatlama yarışına dâhil laboratuvar fareleri konumundadırlar. Böylece şarap kültüründen de haberlerinin olmadığını ve şarabın bir “hava atma” unsuru olmadığını bile farketmekten âciz olduklarını ayrıca kanıtlamış olurlar. Gezegendeki en lüks ve en gösterişli otomobillere binmelerine rağmen, trafik  kuralları ve görgüsünden de yoksundurlar. Çünkü aile eğitimleri cemiyet üyesi olmak üzerine değil, evrenin hâkimleri gibi davranan Barbie’ler ve Ken’ler gibi olmak üzerine kuruludur. Bu takımdan özellikle kadın olan sözüm ona sürücüler, trafiğe çıktıklarında, sinyalsiz ve aniden insanların önüne  geçmek, tepki gösterene hiç bakmadan orta parmak yapmak, el kol işaretleri yapmak, sövmek ve argo küfür sarf etmek, yeşil ışıkta ilerlememek, kırmızı ışıkta V12’leri kükreterek geçmek, kimseye yok hakkı tanımamak, dönüşlerde sinyal vermeye gerek görmemek, hızlı gidilecek yerde uyuzlaşıp yavaş gidilecek yerlerde kendini uçak sanmak, park edşk dyecek yerlere park edip gitmek, dörtlü kullanmamak, ambulans arkasından gitmek, emniyet şeridi işgâli yapmak, yol ortasın zınk diye durmak, özür dilemekten ve teşekkür etmekten korkmak, yamuk park ederek insanların işlerini aktarmak ve alıkoymak, trafiği tıkamak gibi son derece “sosyetik” ve elit davranışlardan da kaçınmazlar. Gerçek elitizm bunun tam tersi olan Atatürk akılcılığıdır. Yani toplumu bölük pörçük bir kabîle olmaktan çıkarıp (ki bizler öyleyiz), gerçek bir toplum, dünya arenasında gerçek bir “sosyete”, bir ulus yapan ve herkesin kesin ve dogmatik biçimde uyması gerektiği bilinen ve şart olan medenî kurallara riâyet etmektir. Bunun olmadığı ya da eksik olduğu, çarpık çurpuk olduğu yerde medeniyetten ve bir toplum olmaktan asla söz edilemez. İşte bu şımarık ve herşeye lâyık “tikky” kabîlesi de bir toplumu oluşturan niteliklere ve şartlara meydan okuyan, orta parmak yapan, Atatürk ve uygarlık düşmanı, Amerikan markalarından başka birşey giymeyen, “Americano’mu, filtre kahvemi, Latte’mi, Frappuccino’mu alıp bilmem ne mekânda oturmak benim yaşam felsefemdir” diyebilecek kadar eğitim, akıl, görgü ve düşünce yoksunu, oradan buradan edindiği, etimolojisini ve historyasını bile bilmediği iki basit İngilizce sözcüğü ya da söz öbeğini ("phrase") orada burada ve ağzını yaya yaya konuşmaya çabalayan, konuşurken araya İngilizce sözcükler katarak kendini daha da rezil eden, felsefeyi Amerikancılık sanan, toplum olmaya karşı, Atatürk devrimlerine ve vizyonuna zıt, ilerlemeyi Amerikan markalarından giyinmek ve Amerikan kahvehanelerinden (Starbucks) dünya paraya şuruplu ve kremalı likit çöp içmek sanan, üstelik bunu yaparken de uzun sıralaraçda beklemekten de gocunmayan, ülkenin ve gezegenin zaten sınırlı olan kaynaklarını boşuna tüketen görgü düşmanı sürüdür. 

 

     Mis gibi mahalle terzilerimiz dururken, mükemmel ürünleri el işçiliğiyle üreten müthiş ustalarımız dururken, harika lokal yerler ve işçilikler hâlâ varken ve yaşatılmaları gerekirken, elin câhil ve zevksiz, gösteriş budalası Amerika’sının çöp ürünlerine kendi para birimimizden servet ödemek nedir arkadaş diye sorarlar. 

 

Acaba gösteriş budalalığı olabilir mi? 


NEDİON! Tepkisi Ver:
4
2
0
0
2
0
0
NENEDİO ÜYELERİ NEDİO?
Yorum Yap: