KALİTELİ & ÇÖP İÇERİK

Kategori > Moda
Eklenme tarihi: 21 October 2024, Monday

Yazar Resmi

Nenedio Yazarı: Kıvanç Üzümcü

E-Posta: kivanc.basi@gmail.com

 

     Bu konuyu moda çerçevesinde ele almış olmamın nedeni modanın üzerimize giydiğimiz giysilerden çok daha geniş bir alanı kapsadığı gerçeğidir. Kıyafet, moda pastasının yalnızca bir dilimidir. Konu içerik olduğunda, ister tv olsun, ister kitap, isterse de başka tüketim araçları (giyim trendleri, film, dizi, "sosyal" medya, müzik, yaşam tarzı, insan ilişkileri, davranış vesaire), kaliteli ve çöp sayılabilecek içerikler birbirinden gün ışığı ve ay yansıması kadar farklıdır. Bu iki farklı içerik türünün insan beynini yönlendirme biçimleri ve bunların gerçek yaşamdaki gözlemlenebilir etkileri de birbirine zıttır. “istediğimiz” ve “yeğlediğimiz” içeriklerin gelişimimize katkıda bulunacağının garantisi yoktur. Hatta bazen farketmeden de olsa bizi bağlayıcı ve geri bırakıcı, yozlaştırıcı, negatif etkilendiğimiz duygu ve güdüleri daha da körükleyici içerikler tüketmeyi seçeriz. Bu durum Batı’da “guilty pleasure” olarak bilinir. Bunlara belki de en belirgin birkaç örnek olarak, gazete ve dergilerde, hatta bazı sözüm ona haber programlarında, çoğu kişinin tüketmeyi seçtiği astroloji ve fal bölümleri ile, dizi ve film seçerken bol drama ve trajedili, ya da şiddet ve intikam temalı içerikler gösterilebilir. Ağıt yakarak ağlayan karakterler, ışık yılları gibi uzun süren hastane sahneleri, sonu gelmeyen tragedyalar, kadınları ikinci hatta bazen üçüncü sınıf insan olarak yansıtan, muhtaç ve âciz objeler olarak empoze eden ataerkil senaryolar, ya da bazen bunun tam tersi olarak aşırıcılığı modernlik ve gelişmişlik gibi göstermek için kendini yırtan sözde senaristlerle Batı'ya özenilerek kopyalanmış, şarlatanca ve özensizce hazırlanmış, yaratıcılık ve orijinallik karşıtı sözde öykülerle prodüksiyonlar. Dahası da var! Gürültücülüğü ve öç alma fikrini satan konular, külhabeyliğini ve kaba sabalığı yücelten anlatılar ve görseller, hiçbir öğretisi ve eğiticiliği olmayan polemikleri marifet gibi gösteren sözde yapımlar, zaten gerginlikte ve asabiyette öncü olan bir topluluğu, sanki 6 yaşında çocuk sürüsünü güder gibi gütmekte ve bilgisayar programlar gibi programlamaktadır. 

     Yukarıda sözü geçen türden içeriklerin, kalıtımsal olarak yüksek derecede subjektif olan insan beyninin ilkel bölümlerini beslediğini ve daha da kuvvetlendirdiğini, buna karşılık mantık gibi, akıl yürütme ve analitik gibi, geliştirilmesi ve korunması gereken üstün özellikleri körelttiğini, günlük yaşam içerisinde bolca duymakta, okumakta ve hem haberler hem de tartışma programları aracılığıyla takip etmekteyiz. İnsan doğası gereği etrafında olup bitenleri kontrol etmek ister. Kontrol edemeyeceğimiz tatsız olaylar ise, her defasında bizi daha çok gerer, nöronlarımızı yorarak sinir sistemimizi altüst eder, depresyona ve negatifliğe doğru iter. İşte tam da burada, bütün vücudun toplam enerjisinin %25’ini tüketen, o eziyet ettiğimiz zavallı çilekeş beynimizi, (anti)sosyal medyada, tv kanallarında ve diğer ana akım medya unsurlarında, seçtiğimiz içeriklere maruz bırakıp bırakmama seçeneklerine giden yol ayrımındayızdır. Bu iki yoldan hangisini seçersek, o seçtiğimiz yönden sorumlu olduğumuz gerçeği her defâsında karşımıza kapı gibi dikilir. Buna rağmen, sigara ya da içki alışkanlığına benzer biçimde, genellikle yine negatifliği, intikam ve çatışma temalarını, gereksiz ve boş dramayı, özellikle trajik olsun da insanlar olumsuz ve yıkıcı hisler yaşasın diye umursamazca hazırlanmış konuları seçip, sonra da vahlanır, şahlanır, ağlar, zırlar, kahreder, yaşamın tamamını bunlardan ibaret zannederiz. Hatta bazen kendimizi fazla kaptırıp sokakta, trafikte, tanımadığımız insanlara küfürler ve hakâretler savururuz. İnsaflı ve nâzik olmayı, sevecen ve yardımsever olmayı, ince ve zarif olmayı, kibarlığı ve centilmenliği (ya da kadınlar için hanımefendiliği), sakin ve düşünceli olmayı, insanları dinlemeyi, asâleti ve zerâfeti, kendi kendine yetmeyi bile “zayıflık” ve “âcizlik” olarak görebilecek ve bu güzel meziyetleri küçümseyici tavırlar sergileyebilecek kadar düşünce ve analitik yoksunu, etik yoksunu, kültür ve eğitim yoksunu bir hâl ve kıvamda, günlük yaşam içerisinde mutsuz, düşünce ve kültür bakımından dağınık ve pasaklı bir biçimde, “acaba bugün kiminle dalaşsam, kimlerle hangi konularda kavgaya girişsem, kimlerle tartışsam da moralini bozup içgüdülerimi tatmin etsem” derdine düşerek kazanda pişen biberli pasta kreması gibi pişer dururuz. Söylemeye gerek yok ama yine de hatırlatmakta yarar olabilir (ne de olsa unutkanlıkta da öncüyüz); Böyle bir kültürden, insanı insan yapan sanat, bilim, felsefe gibi ürünler çıkmasını beklemek, otobüs durağında ufo beklemek gibidir. 

     Sonuç itibariyle, her konuda, yaptığımız seçimler hem bireysel ölçekte bizleri, hem yaşantımızı, hem de topluluk içerisindeki davranış ve genel perspektifimizi, kendimizle ve birbirimizle olan ilişkileri ve fikirleri, dünyaya bakışımızı, düşünce ve yaşam kalitemizden davranış kalitemize, kültüre, eğitime, öğrenim ve öğretime kadar, hatta insanlığımıza kadar yaşamımızın ve benliğimizin her alanına etki eder ve etmektedir. Buradan yola çıkarak, tüketimde bilinçlilik ve sorumluluğun ne denli çok yönlü ve çok boyutlu bir konu olduğu söylenebilir.

     Devam serisi, "moda" pastasının başka dilimlerine değinecektir. 


NEDİON! Tepkisi Ver:
8
6
0
0
8
0
0
NENEDİO ÜYELERİ NEDİO?
Yorum Yap: